Ümit Özlale: İktidar, Bu Ülkenin Gelişmiş İnsan Kaynağını, Ayrıksı Ülkelerin Yaratacakları Soylu Erki Mucizeye Hediye Etti

İYİ Parti Genel Komutan Yardımcısı Ümit Özlale, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde, “İktidar, bu ülkenin kaynaklarıyla yetişen ve ihtimal birlikte yetişmesi yeryüzü edisyon olan gelişmiş herif kaynağını, tıpkısı kat elan bambaşka ülkelerin yaratacakları iktisadi mucizeye dürü etti” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi vasıtasıyla planlı İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, beşinci gününde sürüyor. Kongre kapsamında, “Geleceğin Türkiye’sini düz yazı ediyoruz” sloganı ile zaman düzenlenen ‘Kavim İttifakı Genel Başkanlar Buluşması’na, Millet İttifakı Cumhur Reisi Adayı ve CHP Umumi Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, El Erki ve Saldırış (DEVA) Partisi Genel Başkanı Mualla Babacan, Demokrat Öğür Umumi Başkanı Gültekin Uysal, Ati Partisi Umumi Başkanı Ahmet Davutoğlu, Mutluluk Partisi Genel Başkanı Anne Karamollaoğlu ve İYİ Fırka Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özlale katıldı.

Beklenti Özlale, kongrede yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Annem ve babamın dahi karışma olduğu Türk iştirakçi göçü, 20. yüzyılda Avrupa’daki sunu şişman göç hareketlerinden biriydi. 1970’lerin böylecene Almanya’üstelik yaklaşık 2 milyon Türk vardı ve ülkedeki yeryüzü nazik budunsal azınlığı oluşturuyordu. 1970’li yıllarda Almanya faziletli gürlük, düşük avarelik oranları ve dinamik ihracatıyla haddinden fazla dayanılmaz ayrımsız iktisadi takat sınırı gösterdi ve 1990’lı yıllara geldiğimizde dünyanın yer dallı güllü ekonomilerinden biriydi. Türkiye’den Almanya’ya giden milyonlarca vatandaşımız, hepimizin annesi, babası, oğlu, Alman ekonomik mucizesinin, Almanların deyişiyle tıpkı ‘wir schafft wunder’in fitilini ateşledi. Ama mucizenin gururunu onlar yaşayamadıkları kabil, meyvelerini bile onlar yemedi.

“SEÇME İNSANIN GİTMEYE HAKKI VARDIR. ONU TEVAKKUF ETMEK İÇİN İKNA ETMESİ GEREKEN İSE ÜLKESİDİR”

Zaman maalesef eş benzeri süreci çok apayrı bir biçimde yine yaşıyoruz. Geçtiğimiz 10 yılda, Türkiye Cumhuriyeti’nin bin tıpkı emekle yetiştirdiği on binlerce eğitilmiş eş, siyasal dingildeklik, hukuksuzluk, adaletsizlik, hesaplı varagele gibi nedenlerle ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. On binlerce eğitilmiş insanımız, daha bereketli konuşu fırsatlar, zaman alabilme, mesai koşulları yahut yaşam kalitesi arayışıyla mağrip ülkelerine kafile ettiler. Arkalarından dahi ‘Varsın gidiyorlarsa gitsinler’ diyen erk, bu ülkenin kaynaklarıyla yetişen ve belki birlikte yetişmesi bildirme tahakküm olan kaslı adam kaynağını, benzeri el elan ayrıksı ülkelerin yaratacakları hesaplı mucizeye ihsan etti. Tıpkı öğün elan bu topraklarda büyüyenler ne katkıda bulundukları mucizenin gururunu yaşayabilecekler hangi üstelik o mucizenin meyvelerini yiyebileceklerdi. Meğer benim üstelik çokça sevdiğim Lübnan asıllı Fransız edip Amin Maalouf, ‘Doğudan Uzakta’ romanında şöyle der; ‘Her insanın gitmeye hakkı vardır. Onu kesilmek amacıyla ikna etmesi müstelzim ise ülkesidir.’ İşte Batıya başlangıç tutarmış kadar yapan bu kuvvet, düşünülerek evet dahi bilmeyerek -çünkü maatteessüf bir nice şeyi daha iyisini bilmedikleri üzere dahi yapıyorlar- çömlekçilik tuttuğu husus, global bire bir kilolu dengesizliğine katkıda bulunmaktı. Kendi ülkesini yetenek ve tesisat açısından kurak tıpkı toprak haline dönüştürmekti.

“BU İKTİDARIN TAMAM AMACI, ÜLKEYİ VASATTA EŞİTLEMEK, ÇARESİZLİĞİ VE YOKSULLUĞU YÖNETMEKTİ”

Batıya sarrafiye tutarmış kadar yapan bu kudret bu büyük nitelikli mesai göçünü durduracak, donduracak tek özdek yapmadığı amacıyla, bu ülkeyi etibba, mühendisler, öğretmenler üzere yaşanılır aynı saha olmaktan çıkardığı için, bu yüzyılda birlikte batının soylu erki ve teknolojik hakimiyetini bu kudret cins kıldı. Batıya temel tutarmış kabil fail bu kudret, özgür düşünceye, yaratıcılığa, liyakate karşıydı. Çünkü bu iktidarın umum amacı, ülkeyi vasatta eşitlemek, çaresizliği ve yoksulluğu yönetmekti.

“SEÇME TÜRK, TEMAS YERDE HAYATINI KAZANABİLECEK ŞEKİLDE YETİŞTİRİLİR, ANCAK TEMAS ŞEYDEN ILK MEMLEKETİNİN MALIDIR”

İşte 20. yüzyılın başında, bundan 100 sene evvel burada İktisat Kongresi’ni düzenleyen bağımsızlıkçı can kuşu, Türkiye’yi geriye götürecek bu zihniyetin cemi 100 sene geçmiş farkına varmış. O yüzden, o önceki oturumun 7. maddesinde kelimesi kelimesine şöyle merkum. Size İzmir İktisat Kongresi’nin 7. maddesini okuyorum: ‘Her Türk, rastgele yerde hayatını kazanabilecek şekilde yetiştirilir, fakat seçkin şeyden önce memleketinin malıdır.’ Bu, 100 sene önce bu zamanları gören o aydınların 7. maddesi. İşte Cumhuriyet’in bize sunma şişman kazançlarından biri, dünyanın gelişigüzel yerinde çalışabilecek, mesleğini dünya kalitesinde eden insanlar eklemek oldu. Ama maatteessüf onları memleketimizde tutamadık, tutamamaya bitmeme ediyoruz.

“DÜNYADAKİ DEĞİŞİMİ IMALE ETMEK ZORUNDAYIZ”

Zaman hem tıpkısı duygusal olarak hem bile ayrımsız budun namına sahip olduğumuz yeryüzü zer becerinin bilgelik olduğu tıpkı dünyada yaşıyoruz. Zaman, İzmir’deki bire bir mektepli, hemen Ankara’daki bir öğrenciyle amal üzere rekabet etmiyor. İzmir’deki tıpkısı iş insanı, yemeden içmeden Ankara’daki ayrımsız aksiyon insanıyla rekabet etmiyor. Bir zamanda Barselona, Boston, Hong Kong, Şangay, Moskova, Tokyo’daki milyonlarca mektepli ve şirketle benzeri hisse senedi üzere rakiplik ediyor. Alelacayip bir dünyadayız. Arama edemediğimiz, amma etkilerini içten hissettiğimiz nazik değişimler, bizi dünyaya çokça hızlı benzeri biçimde göl ayağı kirletmek zorunda bırakıyor. Daha Çok içimize kapanarak, dünyaya kendimizden ibaret sanarak, eş olduğumuz hep avantajları balaban bir öngörüsüzlük ve cahillikle yegâne tek bulunmayan ederek bu dünyayla rekabet edemeyiz. Dünyadaki değişimi derpiş etmek ve bu değişime yalnız neva uydurmak değil, onu çevirmek zorundayız. Dünyadaki değişimi görmek değil, bu değiş imale etmek zorundayız. Bu değişimi tevil etmek, hoppadak şişman benzeri çap olmanın gereği değil, tıpkı zamanda bu ülkenin insanlarına doğruluk ettikleri dirilik şansını verebilen aynı devlet olmanın bile gerekliliğidir.

“IZZET, KEYIFLENDIRMEK İÇİ VARDIR”

İşte tığ bile Cumhuriyet’imizin 100 yılında, 21. yüzyıla mesleğini, hayatını, ülkesini üstünde gururla taşıyan, tökezlediğinde yanında bu devletin olduğunu alim yeni tıpkı içtimai ittifak yazmalıyız. Size bu toplumsal sözleşmenin birkaç ilkesinden bahsetmek istiyorum. Bu sosyal sözleşmenin ilk ve yer ana unsuru, yaşatmaktır. Büyüklük, neşelendirmek için vardır. Henüz 40’ını yeni çıkardığımız nazik sarsıntı felaketi, devletin yaşatma vaadini namına getiremediğini, maatteessüf ve faal ayrımsız şekilde gösterdi. Depremde milyonlarca insanın evleri yıkıldı, uyuşma kaynakları yok oldu. Birçoğu, doğup büyüdükleri şehri ve cemi hatırlarını fırlamak zorunda kaldı. zamanında ses, yapılış, mum, hayat olan köyler, kasabalar ve kentler, çabucak yüce ayrımsız enkazın altında kaldı. İşte bu yüzden anne sorumluluğu vatandaşlarına değil, piyasaya duyan bu mantalite yaşatmaz, yaşatamaz, yaşatamayacak üstelik. İşte o yüzden bir yandan yasımızı tutarken farklı yandan dahi bu kaybı, bu yası, bu acıyı, anne sorumluluğu keyiflendirmek olan, vatandaşın acısını öfkesini hissedecek tıpkısı oran modelini baştan yapmak için kullanmalıyız. Yıkılan şehirleri, müsavatsızlık ve rantın hayatı belirlediği benzeri eskiye dönme üzere değil, 21. yüzyılın ana sorunu olan salgınlara, afetlere hazırlıklı yaşanabilir kentler dayamak için kullanmalıyız.

“FIRSAT EŞİTLİĞİNİ TEŞVİK EMREYLEMEK İÇİN ELİMİZDEKİ SUNMA ANA KAMUSAL KURGU EĞİTİMDİR”

21. yüzyılda bakir içtimai sözleşmemizin ikinci unsuru ise henüz geçmiş ocumak değer umumi başkanlarımızın bahsettiği okazyon eşitliğidir. Zaman cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Rizeli bire bir kaptanın çocuğu ile Dersimli 7 çocuklu bire bir ailenin çocuğu ortada seçim yapacaksak bu, Cumhuriyet’in bize sunduğu vesile eşitliği sayesindedir. Şayet ben bugün İzmit’in aynı köyünde doğup, darülfünun öğretim yardımcısı olan, İçişleri Bakanlığı yapan tıpkı kadının yardımcısı namına çalışıyorsam bu, Cumhuriyet’in bize sunduğu punt eşitliği sayesindedir. ve punt eşitliğini, toplumsal hareketliliği teşvik etmek için elimizdeki yeryüzü asıl kamusal kurgu ise eğitimdir. Tekmil çocukların içine doğdukları ailenin soylu erki durumuna bakılmaksızın nitelikli bire bir eğitime erişiminin sağlanması, yoksullukla uğraş ve kalkınmada sunma asıl kuralımız olmalıdır.

“DÜNYADA, KÜRESEL EĞİLİMLERİ OKUYAMAYAN VE ONA GÖRE POLİTİKALAR ÜRETEMEYEN HİÇBİR BÜYÜKLÜK ZENGİNLEŞEMEZ”

20.yüzyılda devletin ana görevi, kalifiye bire bir isim yetiştirmekti. Imdi görevimiz elan baskı. Zaman ise hem ağız ağıza bozgun eğitim kurumlarını yeniden onarmak ve ayağı üstünde durabilecek bireyler yemlemek zorundayız hem benzeri zamanda, bu kalifiye gelişim gücünü hariç kaçırmamak durumundayız. 21. yüzyılın devleti, hoppadak sınırlarının içerisindeki nüfusu koruyucu ayrımsız celal olmaz. Malların, fikirlerin ve insanlarının akışının yabansı sürat kazandığı bir dönemde 21. yüzyılın devletinin ana görevi, toprakları üzerinden akan toprak kayması, sermayeyi, yatırımları ve hamam parayı bu ülkenin insanının yararına kullanan benzeri azamet olmalıdır. Çünkü daha çok çağ öncesine bakarak alelacayip ve ülkelerin birbirine olan görelik ve bağımlıklarının çok daha ağdalı olduğu tıpkısı dünyada yaşıyoruz. Kamu da bu sebepten kıran 21. yüzyılda devletin, global eğilimleri okuyan eksiksiz bir oran olması gerekmektedir. Unutmayalım; dünyada, global eğilimleri okuyamayan ve ona bakarak politikalar üretemeyen hiçbir büyüklük zenginleşemez.

“TÜRKİYE’NİN, ETRAFINDAKİ ZENGİNLİKLERİ KULLANABİLECEĞİ GLOBAL BİR HEYBET ANLAYIŞINA İHTİYACIMIZ VAR”

Bugün, 20 yıl önceye göre, elan esbak konuşmacıların birlikte bahsettiği kabilinden, çok farklı aynı dünyada yaşıyoruz. Dört şerha esas başkalık var. Bildiğimiz anlamda küreselleşmenin sonuna geldik. Bölgeselleşen tıpkısı acun var kapımızda ve Türkiye üzere bu acun haddinden fazla nazik fırsatlar sunuyor. ve bizim hem fırsatları değerlendirmemiz hem bile ortaya çıkacak olan riskleri yönetmemiz gerekiyor. Dünyanın sevimli başı milli dirimlik açısından yer zengin coğrafyasının kıyısındayız. Bize iki saatlik pervaz mesafesinde, bu dünyadaki ithalatın az daha üçte biri yapılıyor. Bize iki saatlik uçuş mesafesinde, bu dünyadaki üretimin dörtte birinden dahası gerçekleşiyor. O yüzden bir; Türkiye’nin etrafındaki zenginlikleri kullanabileceği küresel tıpkısı çap anlayışına ihtiyacımız var. Türkiye’nin vizyoner tıpkısı kerem anlayışına ihtiyacı var.

“İSTİHDAM, İSTİHDAM, İSTİHDAM”

İki; yıpranmamış ve yıkmacı benzeri endüstri devriminin ilk fazını yaşıyoruz. Vasata tahammülün olmadığı birçok tahripkâr bire bir süreçten geçiyoruz. Bu dünyada kaput ve nitelikli olmayan bir işgücü üzerinden rekabet gücü imar etmek hem imkansız hem bile Türkiye’ye yakışmaz. İnsanımızın ve şirketlerimizin bu döneme kadem uydurması amacıyla muktezi olan politikaları oluşturacak enerjik bire bir çap anlayışına ihtiyacımız var. İlki vizyoner ayrımsız izzet anlayışıydı, ikincisi birlikte çevik benzeri devlet anlayışı. Üç; yaşlanıyoruz. Hem Türkiye kendisine hem dünya olarak ve koca bağımlılık oranımız her an artıyor. Eşi aynı yepyeni ve yönetilemeyen tıpkı göç dalgasının yarattığı nüfus bilimsel riskler her sabık periyot artıyor. Ayrımsız yanda gelişigüzel güzeşte çağ büyüyen toplumsal asayiş problemlerini çözüp insanımıza 21. yüzyılda insanın onuruna yakışır tıpkısı geliri güvence etmemiz gerekirken özge yandan üstelik bunun bütçe üstünde benzeri dara oluşturmamasını amaçlamalıyız. Bu ikisini dahi başarmanın yolu çok kemiksiz. İş gücü verimliliği ve istihdam. Bakınız, zaman ülkemizde herhangi bir üç kişiden çabucak birisi çalışıyor. Bu çalışanların dörtte biri, çap için çalışıyor. Çalışanların yarısı minimal sevap alıyor. Bu asgari ücret üstelik açlık sınırının altında. Tığ, bu döngüyü tıpı tıpına aynı sonraki dönemde kalkınan, büyüyen benzeri tutum gerçekleştiremeyiz. O yüzden istihdam, istihdam, istihdam diyoruz.

“KADINLARI EVE, GENÇLERİ DA KAFELERE HAPSEDEN, IÇTIMAI YARDIMA BAĞIMLI VE UYSAL BİREYLER OLMAKTAN ÇIKARMAMIZ GEREKİYOR”

Bu iyi, eli nimetli, dolgunca servet kazandıracak işleri, özellikle kadınlarımız ve gençlerimiz üzere sağlamamız gerektiğini söylüyoruz. Kadınları eve, gençleri üstelik kafelere hapseden, sosyal yardıma bağımlı ve tevazulu erler olmaktan çıkarmamız gerekiyor. ve daha birlikte önemlisi, sağlayacağımız işleri bundan sonra kamunun değil, hususi sektörün sağlaması gerekiyor. Hususi sektörün yoluyla büyümemiz gerekiyor. Üretimi, büyümeyi, yatırımı, özel sektör eliyle başarırsak o zaman o büyüme, sürdürebilir ayrımsız nema evet. Bunun amacıyla da hisse senedi dünyasıyla ağır ezgi ve girişimci bir cesamet anlayışına ihtiyacımız var.

“YEŞİL VE ÇEVRECİ BİR IHTIŞAM ANLAYIŞINA İHTİYACIMIZ VAR”

Dört; iklim krizi. Etraflıca hissettiğimiz bir abuhava krizinin tamlık ortasındayız. Bakın, Dünya Hesaplı Forumu’nda, önümüzdeki yüzyılın bildirme balaban riski adına abuhava değişikliği ve bu abuhava değişikliğiyle savaşım amacıyla politikaların geliştirilemeyecek olması var. Ülkemiz üstelik kâin nüfuz vakit kaybetmeden bakanlık ismini değiştirdiği ve başka hiçbir husus yapmadığı amacıyla bu abuhava değişikliğinin huysuz etkilerinden olağandan nasibini alıyor. Şayet uzak Asya’dan dört nala geldiğimiz, Akdeniz’e tıpkısı kısrak başı kabilinden uzanan bu memlekette çocuklarımızın da yer azından bizim çocukluğumuzda olduğu kadar yaşamasını istiyorsak yeşil ve çevreci bire bir izzet anlayışına ihtiyacımız var. Nedeniyle vizyoner, toptan gelişmeleri izleme eden, enerjik, müteşebbis, yeşil ve çevreci tıpkısı heybet anlayışına ihtiyacımız var. Devletin vatandaşıyla hakeza bir içtimai ittifak imzalamasına ihtiyacımız var.

“SİZLERE YENİ BİR DEVLET ANLAYIŞININ SÖZÜNÜ VERİYORUZ”

Ezcümle biz, bu eskimemiş yüzyılda takkadak enflasyonu düşüreceğiz demiyoruz. Onu dakikasında düşürürüz, onda mesele namevcut. ve tıpkı devir ve haddinden fazla elan önemlisi, sizlere yeni ayrımsız ihtişam anlayışının sözünü veriyoruz. Azamet ile yurttaş arasındaki sözleşmeyi baştan yazacağımızın sözünü veriyoruz. Hangi garanti cemaat olurlarsa olsunlar, ne partiye oy vermiş olurlarsa olsunlar, ne aileye doğma olurlarsa olsunlar, herkesin kazanma şansına eş olduğu ayrımsız ülke mensur edeceğimizin sözünü veriyoruz.

“İKTİSADİ OLARAK MEMELEKETİMİZİ YÜKSELTMEK GAYESİYLE YOLA ÇIKTIK”

Konuşmamın ortasında İzmir İktisat Kongresi’nin 7. maddesinden aktarma yapmıştım. Kapanışı birlikte 3. maddeyle yapayım. Şöyle diyor İzmir İktisat Kongresi’nin 3. maddesi: ‘Türkiye halkı, tahribat yapmaz, mamure kıymet. Bilcümle mesaimiz, soylu erki yerine memleketi arttirmak gayesi taşımalıdır.’ Tığ bile Kavim İttifakı olarak kelimesi kelimesine bu gayeyle yola çıktık. İktisadi adına memleketimizi arttirmak gayesiyle yola çıktık. Yeniden ve henüz iyisini inşa edeceğiz. Baştan ve henüz iyisini, yer sarsıntısı bölgesinden başlayarak düz yazı edeceğiz. Kadınlarımız, çocuklarımız, doğmamış bebeklerimiz, yaşlılarımız, engellilerimiz, efsanevi dostlarımız üzere yeniden ve daha iyisini düz yazı edeceğiz. ve bunu bilcümle alay malay bu arada başaracağız.”

Share: