Depremlerde yıkımın yaşandığı Malatya’da destek problemi ve yapısal taksirat gözlemlendi

Erzurum Atatürk Üniversitesi Hareket Araştırı Merkezi Müdürü Doç. Dr. Çağlar Özer, 6 Şubat’ta meydana mevrut Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen Malatya’da yaptıkları çalışmalarda dayanaklık etmek problemi ve strüktürel kusurlar gözlemlediklerini söyledi.

Malatya’ya giden Atatürk Üniversitesi Zelzele Araştırı Merkezinden akademisyenler, facia bölgesinde yıkımın yaşandığı alanlardaki araştırmaları tamamladı.

Özer, AA muhabirine, yer sarsıntısı bölgesinde icraat yaptıklarını belirterek, “Alelhusus meydan seçimiyle ilişik kusurlar, henüz zaten dikkat edilmeyen yapılaşmanın olduğunu gördük. Gâh yerlerde dayanaklık etmek sağlamken yapısal kusurlar vardı. Gâh yerlerde ise yapılar kullanılmamış yapılmış ve ayrımsız sistematiğe sahipken zeminde mesele vardı.” dedi.

Yerleşim yerlerinin seçiminde önemli adına ovalardan ırak durmak gerektiğini dile getiren Özer, “Az Buçuk daha akva yerlere, az buçuk elan kayaçlara ve hele jeolojik, jeofizik çalışmaların ciddi şekilde yapıldığı uygun yer seçimleri yapılarak, dayanak noktası büyütmesinin bir iki olduğu yerlere yerleşmemiz gerekiyor.” diye niteleyerek konuştu.

“Tutkun destek konusunda yerleşmemeliyiz, akıllıca olanı bu”

Özer, depremin ivme değerlerine ilgi ettiklerini belirterek, Hatay’ın bu depremlerden çok etkilendiğine bel etti.

Hatay’de zeminin henüz hastalıklı olması nedeniyle yıkımların okkalı olduğuna dikkati çekici Özer, “Ayrımsız noktada şunu gördük ki kırık haddinden fazla mefret. Zayıf temel taşı üstüne yerleşmemeliyiz, akla yatkın olanı bu. Depremin episantrından yani önceki olduğu yerden 100 kilometre uzaklıktaki alanlarda hassaten henüz fazla alanlarda yıkımlar gördük. Bunun geçmiş olarak yer büyük sebebi medar etkisi gayr bile yapısal kusurlar diye düşünüyorum.” dedi.

Zeminin sarsıntı anındaki titreşimi bulunduktan bilahare yapının zemine uygun şekilde tasarlanmasının kayıpları azaltacağını vurgulayan Özer, şöyle bitmeme etti:

“Burada benzeri zamanda hareket takkadak ne zeminin pekâlâ davranacağını anlıyoruz. Istinatgâh nakil gücü bağan ve medar büyütmesinin fazla olan kısımları belirlenerek o alanlardan uzaklaşmak kabil. Tığ ovalara yerleşmeyelim diyoruz, biraz elan kuvvetli zeminlere alışılmak gerekiyor. Ovaya alışılmak birlikte gerekli ise o alanlar üzere da inşaat teknolojisi ümranlı durumda. Özel tedbirler alınarak yapılaşmaların yapılması gerekiyor. Hakeza depremler dünyada eşsiz olsa üstelik var. Haddinden Fazla yoğun rastlanan aynı genişlik değil.”

Depremlerin çalışkan olduğu yerlerde topoğrafik değişimlerin yaşandığına dikkati çeken Özer, şunları kaydetti:

“7 başkaca 7,5 üzeri depremlerde topoğrafyada bazen değişimlerin olduğunu görmek gibi. Bu depremlerde da 9 metreye varan vadi değişimleri dijital ve gözlemsel kendisine rapor edildi. Bu 1939 Erzincan depreminde bile olgun insanlarınca yazılmıştı. Çokça iri yer sarsıntısı olduğu amacıyla bazı topoğrafik değişimler yeryüzünde gözlemlendi. Birçok araştırman vasıtasıyla yayınlanan haritalar var. Bunlar sismik antrakt haritaları. Sismik meyan haritalarındaki bazen alanlarda fayların kırılmayan alanları belliydi. Bu sismik etken, depremin ve fayın karakterine göre muayyen periyotlarda, belli devir aralıklarında depremler o segmentlerde tekrarlıyor. Şayet azıcık aralığını aşmışsa biz burayı sismik boşluk kendisine değerlendiriyoruz.”

Özer, Marmara ve Bingöl bölgelerinde sismik boşlukların bulunduğuna işaret ederek, “Bu depremler oralara hangi büyüklüğünde stres aktardı, bununla ilişik ince çalışılması lazım. Şu zaman birçok bilim insanı ruhsal gerilim transferi üzerinde çalışıyor.” ifadelerini kullandı.

Share: